Uzun zaman olmuş yazı yazmayalı. Gerçi zaman zaman ilham gelip te şiirlerle meramımızı anlatmaya ,zaman zaman sosyal medya platformlarında kısa gönderilerle sesimizi duyurmaya çalışmamıza  rağmen özlemişim yazı yazmayı. Hele ki soğuk ve yağmurlu bir kış gününde evde kapalı kalmış durumdayken  ekmekten daha kutsal gördüğüm kalemimle buluşmamın coşkusuyla  toprağa düşen rahmet damlaları gibi içimde birikenleri dostlarımla  paylaşmak  istedim bugün.

Zor zamanlardan geçiyoruz. Yaklaşık iki yıldır dünyayı ve ülkemizi kasıp kavuran salgın ailemizden,komşularımızdan,arkadaşlarımızdan da çok sayıda insanımızın beka alemine göçüne vesile oldu. Pek çoğumuz da oldukça zor geçen hastalıklarla mücadele ettik, ediyoruz. Maveraya göçmüş aile ,akraba ve dostlarımıza ve tüm ölülerimize bir kez daha Allahtan rahmetler ,hastalarımıza da şifalar diliyorum.

Evet zor zamanlardan geçiyoruz. İmtihanlarımız her zamankinden çok daha çetin. Çetin olan imtihanların cevapları da haliyle çetin olacaktır. Her zamankinden çok daha dikkatli,daha duyarlı olmak durumundayız. Bu coğrafya bilinen tarihten beri dünyanın en zor coğrafyasıdır, hele ki  üzerinde Türk Milleti yaşamaya başladıktan sonra. Emperyalist-kapitalist dünyanın tüm mazlum ve mağdur coğrafyalara olan aşağılık emellerine ek olarak bu millete besledikleri tarihsel kini hiçbir zaman göz ardı etmedik ,edemeyiz. Emperyalizmin ne olduğunu bilmeyen , başındaki ünvan ne olursa olsun, hangi inanca-motivasyona-vizyona sahip olursa olsun dünyaya at gözlüğüyle ve eksik bakıyor demektir. Emperyalizmin ne olduğunu anlayamamış kimse onunla mücadele ediyorsa ya eksik ya yanlış yapıyor demektir.

Bu kader diyebileceğimiz durumdan sonra içinden geçtiğimiz sürecin kısa bir analizini yaparken yukarıdaki tespiti asla unutmayacak ve göz ardı etmeyeceğiz. Kimilerinin ülkemizde yaşanan her olumsuzlukta  dalga geçmek maksadı ile “ dış güçler yaptı” tarzındaki ifadeleri gerçekten emperyal dünya düzeninden bi haber yaşadıklarının en somut göstergesidir. Bu kişilere söyleyecek tek şey emperyalizmin, kapitalizmin, siyonizmin ne olduğunu öğrenip ondan sonra gelin konuşalım demektir. İçimizde yaşayıp bizden görünüp aslında bizden olmayan Bizans artıkları hain ve onların satın aldıkları satılmışlar başlı başına ayrı bir analiz konusudur.

Dışımızdan bizi kuşatan bu kahrolası kabuğu belirledikten sonra içimize dönüp  geçirdiğimiz bu zor süreçte tüm iyi niyetlere rağmen yapılan hatalar silsilesine değinmeden geçmek olmaz tabi ki. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın düsturunu göz ardı eden her uygulama baştan yanlıştır. İnsanımız zordadır.Yüksek sesle bir kez daha dile getiriyorum. İNSANIMIZ ZORDADIR. Zorda kalan insanımızın hayatını kolaylaştıracak önlemler yeterince alınmamaktadır.  Mutlu, mesut azınlığın ve onların düdük çalıcıları medya maymunlarının ve onlarında uzantıları sosyal medya trollerinin algılarıyla meselelerin ortadan kalkmadığı aksine derinleşerek arttığını gözlemlemekteyiz.

Tarihin ilk ve en büyük imparatorlarından Makedonyalı Büyük İskender, hiç bir kusuru konusunda kendisini uyarmayan vezirine, “Sana ihtiyacım yok” demiş. Vezir, “Neden hükümdarım?” diye sorunca, şu yanıtı vermiş:
“Çünkü ben de bir insanım,beşerim va hata yapabilirim. Sen bu kadar süre zarfında benim tek bir  hatama bile rastlamadıysan cahilsin,gafilsin demektir, Hatalarımı görüpte de örtbas ettiysen, o zaman da hainsin demektir.” Her iki durumdada artık sana ihtiyacım yok.
Tabi ki her insan hata yapar. İnsanların hata yapmalarının doğal olduğu kadar insan birlikteliklerinin oluşturduğu tüm yapılar yani dernekler vakıflar partiler siyaset kurumları devlet vs. de hata yapar.Bize düşen cahil,gafil,hain olmamak her an ve her durum karşısında hakkın yanında olmaktır.Taraftarı olunan bir yapının tümden hatasız olduğunu düşünmek, kayıtsız şartsız o yapıya tabi olmak özgürlüğün kaybedilmiş, mankurtlaşmış olmanın yegane göstergesidir. Bu minvaldeki bir insan taraftarı olduğu yapıya faydadan çok zarar verir aslında.Çünkü yanlışlar dile getirilmediğinde kanıksanır ve sıradanlaşır. Sıradanlaşan o yanlışlar gün gelir üzerine toz kondurulmayan yapıları yerle bir eder. Bunu söylemek benim için son derece sıradan bir ifade iken bu ifadeyi hazmedemeyecek binlerce dostumun olduğunu tahmin ediyorum. Gerçekler onurlu ,algılar onursuzdur. Gerçekleri veri olarak kabul edenler onurludur, algıları veri olarak kullananlar onursuzdur.

Sosyal medya mecralarından bir paylaşım yapıldığında ,aman sakın o kişinin paylaşımına beğeni yapmayın diyecek kadar ve hatta tehdit boyutlarına gidecek kadar mankurtlaşmış özgürlük kavramını kafalarından kaybetmiş insanlara ne dememi beklersiniz. Cemaat denilen kirli ve karmaşık yapıların mensuplarına uyguladıkları tahakkümden ne farkı vardır bu davranışın. Yıllar yılı her platformda dile getirdiğim Müslümanların  kafası özgürleşmeden  devletlerine,milletlerine,vatanlarına özgürlük yoktur gerçeğini bu konumuzla bağlantılı olarak bir kez daha vurgulamak istedim.Bir düşünürün dediği gibi "önce zincirlerin hafifliğinden farkına varamadılar,sonra zincirler ağırlaşınca farkına vardılar ama kıramadılar."Ne müthiş bir kısır döngü.Emperyalizmin oluşturduğu insan modeli ve o insan modelinin sürdürdüğü bir bozuk düzen. Günümüz gelip Allah’a göçtüğümüzde geride bıraktıklarımızın bilmelerini istediğimiz şey o bozuk düzenin taraftarı olmadığımız  ve dilimizin döndüğünce deşifre etmeye çalıştığımızdır.

Gelin yanlış gördüğümüz şeylere bize yakışan adap ve üslüple itirazlarımızı yükseltelim. Heykellerin karşısına dikilip oraya dilek ve temennilerini sunan çağdışı kalmış güruhtan farkımızı ortaya koyalım. Bu zor günleri el birliği  ve akıl birliği ile salimen atlatalım.

Selam ve dua ile…

Orhan ŞANLIER

08.02.2022

Beykoz-Çavuşbaşı.