• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/FACEBOOK
  • https://api.whatsapp.com/send?phone=+905324954370
  • https://www.twitter.com/Twitter
  • https://www.instagram.com/İnstagram
Musa Uzunkaya
musauzunkaya@gmail.com
HAMZA UZUNKAYANIN ARDINDAN
29/12/2023
Hamza Ağabeyimin Ardından…!
(Üç çeyrek asırlık bir çınar göçüp gitti…)

Sekiz çocuklu bir ailenin üçüncüsü, dört erkek kardeşinse birincisi olarak 1948 yılında Samsun merkez Özören köyünde gözlerini hayata açtı.. 

50’li yıllarda ilkokulu aynı köyde okudu.

Ailenin ekonomik yetersizliği yüzünden yaşları birbirine yakın iki erkek kardeşten sadece birisine açılabilen öğrenim kapısı ağabey olması yüzünden maalesef ona kapandı.. 
Oysa o, ailenin belki de en zekisi, en pratik zekalısı, en yeteneklisi, en…en…en...iydi..

Çocuk yaşta, ta 60’lı yıllarda başladığı hayatın zorluklarıyla tanışma ve boğuşma mücadelesinde; çay ocağı ve lokantalarda garsonluktan inşaatlarda ustalık ve kalfalığa pek çok değişik işte çalıştı.. 

Her ne iş yaptıysa en iyisini, en mükemmelini ortaya koydu.

İlkokul mezunuydu ama bazan mühendislerin yanlış işlerini, bazan da doktorların hatalı teşhis ve reçetelerini düzeltti..

Pratik zekası o kadar mükemmeldi ki; ilk defa gördüğü bir şeyin sağına soluna bir iki defa olsun dikkatlice bakması o şeyi hafızasına kaydetmesi ve aynısını yapması için yeter de artardı..

O, hem tüm ailede hem de çevresinde yapılamaz işlerin, bulunamaz ya da giderilemez arızaların tamirci ustası, hastaların ve hastalıkların lokman hekimi, dertlilerin ise  dert ortağıydı.. 
Yapabildiklerini kendisi halleder, halledemediklerini ise mutlaka çözecek birilerini bulup onlara yaptırır çözdürürdü.
Tanıdığı birisinin hastası için her hastaneye veya doktora ulaşıp kapısını aşındırır, hastane kapılarında bekleyen hasta yakınları arasında gece yarılarına kadar beklemeyi kendine bir görev sayardı. 

O, hem herkes için bir iyilik meleği, hem dert ortağı hem de dostlarının sırdaşıydı.

Sekiz kardeşin içinde belki de en çok ezileni ve çile çekeni olmasına rağmen, ağabey olması nedeniyle bunları kendine bir görev gibi saymış, özveride bulunan olmaya her zaman önem vermişti.

26 yıl önce aramızdan ayrılan babamızın sağlığında ailemizin sutre gerisinde bekleyen vekil babası, ölümünden sonra da baba vekili olmuş, ailenin en yaşlısından en küçüğüne kadar hiç birisini incitmemeye özen göstermişti..

Hasta olduğu zamanlarda evine ziyaret için gelen her yaş grubundan insana ayrım yapmaksızın bizzat ilgi göstermeyi ve ikramda bulunmayı bir vazife saymış, hayatının her döneminde eskilerin tabiriyle küçükle küçük büyükle büyük olmuştu.

Son yıllarda sık sık hasta oldu; bazan grip dendi, bazan soğuk algınlığı, bazan öksürük.. 
O, ya babam gibi akciğer kanseri ya  da annem gibi kan kanseri olacağım diye hep endişe etse de, “başkalarının lokman hekimi” kendi akciğeri üzerinde hiç bir tutulum göstermeden kemiklerine ve kemik iliklerine sinsice nüfuz eden kanseri teşhis edemedi, ettiremedi. 

Yoğun bakımdayken yanına giren çocuklarına ve yakınlarına her seferinde “bütün akraba, dost ve tanıdıklara söyleyin; bana haklarını helal etsinler, benim hakkım varsa herkese helal olsun” diyerek helallik istedi..

35 gün önce ikamet ettiği evinden yürüyüş yaparak (yakın olduğu için) gittiği Koşuyolu Yeditepe Üniversitesi Hastanesinde, mevsimin en kısa günü ve en uzun gecesi olan 21 Aralık Perşembe günü saat 16:30’da, çileyle, mücadeleyle, iyiliklerle, yardım ve hayırlarla, acısı ve tatlısıyla geçen tam üç çeyrek asırlık bir ömrü noktalayıp, hastane odasında her ziyaretçisini el sallayarak uğurladığı gibi el sallayarak ve gülümseyerek geride kalanlara veda etti.. 

Veda tarihi ve günü de çok anlamlıydı, sanki geride bıraktıklarına subliminel bir mesajla diyor ki; ister 75 isterse 100 yıl yaşayın, esasında hayat 21 Aralıkların günleri gibi çok kısadır, unutmayın..

Bir diğer mesajı da hem aileye hem de 21 Aralık 1996 yılında evlenen ilk göz aydınlığı olan oğlu Ahmet’e idi.. 
Çünkü Ahmet’in doğum tarihi olan  1972, babasının telefonunda değişmeyen şifreydi..

Ve inancımıza göre çok özel bir gün olan Cuma akşamında bu geçici dünya yurduna veda edip çok özel bir zaman dilimi olan Cuma saatinde Almanya’dan, İzmir’den, Rize’den, Bursa’dan, İstanbul’dan, Trakya’dan, Trabzon’dan gelen yüzlerce gözü yaşlı akraba, arkadaş ve dostunun uğurlamasıyla Rab’bine kavuştu..

Ah canım ağabeyim ah…!
Yine her zamanki gibi fedakarlık yapan sen oldun ve kendinden büyük ablalarının önüne geçerek kendine yakışanı yaptın..!

Ah ağabeyim ah…!
Sen sıranı savdın da biz senin olmadığın bir köye bundan sonra nasıl gelir ve nasıl alışırız, senin dolaşmadığın bahçelere, tarlalara, kamelyaya nasıl bakar, nasıl dolaşırız..!
Senin olmadığın İstanbul’a, senin dolaşmadığın Üsküdar’a, senin sesinin yankılanmadığı Valide Atik’e  nasıl gideriz..!

Dört erkek kardeşin  kullandığı “Yapışık Kardeşler” isimli Watsap grubumuzdan bundan sonra görüntülü aramaları nasıl yaparız..!

Her Cuma akşamı büyük ailemizin katıldığı ve senin de müdavimi olduğun görüntülü “Hatim ve Sohbet” toplantılarında senin yokluğunu nasıl ve kiminle doldururuz..!

Ahhh ağabeyim ah..!
Bütün aileye ve dostlarına öyle bir çalım attın ki, ne Messi’ye benzer ne de Ronaldo’ya.. 
Bizi öyle bir ters köşe yaptın ki, bundan sonra herhalde kolay kolay toparlanamaz, hayata eskisi gibi bağlanamayız..

O kadar çileli bir hayattan ve ağrılı bir hastalıktan sonra tabutundaki soğuk yüzüne öyle bir tebessüm oturtmuşsun ki, sanki bizi bırakıp gitmekten üzülmemiş hatta mutlu olmuşsun.!

Yoksa, yıllardır özlediğimiz annemize, babamıza ve önden giden tüm akraba, eş, dost, arkadaş ve yakınlarımıza karşı biriken özlemin bize olan sevgini mi aştı be ağabey..? 

Bugün sonsuzluk alemindeki ilk günün ve ilk gecen.. 
Karşıladı mı seni önden gidenler; gördüklerinin hangileri gerçek hangileri rüyadır diye dönüp arkana baktın mı acaba? 

75 yıllık rüyadan uyanınca mı yüzünde o muzip tebessüm belirdi ve o tebessümle bize yine bir gizli mesaj mı vermek istedin..?

Ah be ağabey..!
Ben bu satırları soğuk kış gününde sıcak soba başında yaşlı gözlerle yazarken, acaba sen sobasız yeni odandaki yorgansız yatağında ne haldesin..?

Ahh be ağabey…
Tüm ailemize öyle bir ani darbe indirdin ki inan kendimize kolay kolay gelemeyeceğiz..

Mekanın cennet olsun, kabrin nurla  dolsun. 
Peygamber efendimiz ve şehitlerin serdarı Hz. Hamza komşun olsun..

Bizler, varsa tüm haklarımızı anamızın ak sütü gibi sana helal ediyor ve senin de helal etmeni istiyoruz. 

Gününün ve sırasının gelmesini bekleyen bizler, önden giden oradakilere hasretle yoğrulmuş binlerce selam ve dua gönderiyoruz..

Cennette buluşmak ümidi, dileği ve duasıyla…

          Celal UZUNKAYA 
                22.12.2023 
      Özören Köyü / SAMSUN


253 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Boykot - 18/02/2024
Musa Uzunkaya
Yerel Seçimler - 18/02/2024
Belediye Başkan adaylarını kim belirler
KADINLAR GÜNÜYMÜŞ - 08/03/2022
DÜNYA KADINLAR GÜNÜ
NECMETTİN ERBAKAN - 27/02/2022
ONA SONSUZ RAHMETLER DİLİYORUZ.
HAYVAN SALDIRILARI - 18/06/2017
HAYVANLARI ( KÖPEKLERİ) KORUYUP İNSANLARI MAĞDUR EDENLERE!
KÖRFEZDE NELER OLUYOR - 18/06/2017
KÖRFEZDE NELER OLUYOR
Trabzon-Rize futbol rekabeti - 09/06/2017
SPOR KARDEŞLİKTİR.
PAYLAŞIMLARDAN - 30/04/2017
ŞABAN İSMİNİ BİTİREN YAZAR!
PAYLAŞIMLARIMDAN - 30/04/2017
İSLAM TARİHİNDEN
 Devamı
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Hava Durumu
Takvim
whatsap
 REKLAMLAR