Futbol kapitalist dünyanın üvey evladı olmaktan öteye gidememiştir. Emperyalist dünyanın babası olan Amerika futbolun patentini eline alamamıştır. Böylelikle futbol Amerika himayesine girmeyen nadir unsurlar içerisinde yerini almıştır. “ Futbol Amerika egemenliği dışında kalan nadir küreselleşme olgularından biridir.” Bu kapitalist dünyanın içinde yer alıp da Amerika himayesine girmeyen futbol belki de bu durumu kapitalizmden önce var olmasına borçludur. Ama yine de futbolu emperyalistler bir araç olarak kullanabilmiştir. Yukarda ki başlıkta bahsettiğim, maçların yayın haklarıyla elde edilen kazançlar ortadadır. Televizyonun da emperyalizmin en büyük araçlarından biri olduğunu varsayarsak, saatlerini televizyon veya radyo başlarında maç dinleyerek yahut izleyerek geçiren ve düşünmeden üretmeden yaşayan bir insan topluğunu karşımızda buluruz. “World Cup USA Şirketi’nin yayınladığı bir kitapçığa göre, İtalya’daki Dünya Kupası’nı televizyondan izleyenlerin sayısı 25,6 milyarmış.(yani dünya nüfusunun beş katı) ve Amerika’daki Dünya Kupası’nı 31 milyar kişinin izlemesi bekleniyormuş” Rakamlar KUPER’ inde alıntıdan sonra belirttiği gibi çok abartılıydı ancak önemli olan futbolun neden bu denli önemli olmasıydı. Futbol, insanların neden bu kadar vazgeçilmezi olmuştu? Belki de önemli olan buydu. Bütün paralarını futbol için harcayan insanlar vardı. Gecesi gündüzü futbol olan insanlar. “ Bir söylentiye göre, parası olan bir Napolili önce kendine yiyecek bir şeyler alır, sonra futbol maçına gider ve bunlardan arta kalan parası olursa da kendine oturabileceği bir ev ararmış. Brezilya’da ise en küçük köyde bile mutlaka bir kilise ve bir futbol sahası bulunurmuş.’ Belki kilise olmayabilir ama futbol sahası olduğundan eminim’” Belki futbol bir spor olarak kapitalizme boyun eğmemiştir ama futbolu futbol yapan oyuncular ve kulüpler sistemin içerisin de yer almış ve sistemin uşağı olmuştur. Türkiye de ki kulüplere bakıldığın aslında kişisel kulüpler değildir. Başkanlık secimle olur ve başkanları kulüplere üye olan kişiler katılır. Ülkemizde ki kulüplere bakıldığında büyük şirketlere sahip olamayan sporu yani futbolu kendi reklâmlarını yapmak için kullanan kişiler haricinde başkan seçememişlerdir. Bu söylediklerim genellikle büyük kulüpler için geçerlidir. Eğer Fenerbahçe veya Galatasaray gibi kulübe başkan olmak istiyorsanız; milyon dolarlar kazanan bir şirketiniz ve kulüp bücsesinden büyük bir bütçeye sahip olmanız yeterli. Kısacası konunun sizin ne kadar Fenerbahçeli veya ne kadar Galatasaraylı olduğunuz değil mesele sizin ne kadar zengin olduğunuzdur. Bu konu aslında hiçte küçümsenmeyecek bir konudur. Bundan 5 yıl öncesini bir düşünelim. 2003 Temmuz ayı İngiltere’nin futbol kulüplerinden Chelsea’yi 233 milyon dolara Roman Abramoviç diye biri satın alacaktır. Bu kişi aslında futbolda hiç ismi duyulmayan biridir. Ve herkes ondan bir şeyler beklemektedir. Ve devamın da şunlar olur. Sonra Abramoviç para harcamaya başlar. Kulübün borçlarını kapatır. İlk etapta 150 milyon sterlinlik bir transfer listesi hazırlar. “Yatırım yapmıyorum, eğleniyorum” diyordu. Bütün dünya bu ilginç adamın ne yaptığını anlamaya çalışırken Rusya’ dan Amramoviç için açılan vergi davaları söylentileri yayılıyordur. Lafı fazla uzatmayalım sonuçta ne oldu ona gelelim. Aradan beş yıl geçti açılan davalardan bir şey çıkmadı. O kadar para harcanmasına karşın Chelsea liginde hiç birinci olamadı. Her şeye rağmen Amramoviç hala kulübün başında. Bu örnek işte futbol işte emperyalizm denilecek şekildedir. Yukarda ki örnekten de anlaşılacağı üzere futbol kapitalizmin işleyişine ve içeriğine uygun bir yapıya bürünmüştür. Konu yine başladığımız yere Kuper’in dediğine gelmiştir. “Futbol asla sadece futbol değildir.” Yani olay budur. Bu oyunun sadece futbol olmadığı devam etmekte olan dünya kupası organizasyonlarında bir kez daha görüldü. Futbol bugün kapitalizm için büyük ve hayli kârlı bir pazar, aynı zamanda bir kitle uyuşturma silahıdır. Büyük bir pazardır. Çünkü bir kez daha dünya kupası vesilesiyle, “Milli onurumuz!”, “Büyük sevincimiz!”, “Kupa heyecanımız!” vb. şamataları ile ulaşım, iletişim, Tekel, gıda ve tekstil başta olmak üzere birçok sektördeki firma kampanyalar düzenleyip, özel ürünler çıkararak milyonlarca dolar kâr elde etmiştir. Dünyanın en büyük CD şirketinin yönetim kurulu başkanlarının maçları izlemek için Kore’ye gitmeleri boşuna değildir. Futbolun kapitalizm için nasıl büyük bir pazar olduğunu ‘98’de Fransa’da düzenlenen dünya kupası verileri ortaya koymaktadır: — 32 gün boyunca 5760 saat televizyon yayını ile toplam 37 milyar kişi kupa maçlarını ekranlardan izlemiştir. — 2.5 milyon biletin tamamı kupa karşılaşmaları başlamadan önce tükenmiştir. — Fransa’da toplam 610 otelde 600 bin rezervasyon yapılmıştır. — Organizasyon için sadece reklâm harcaması 35 milyar dolar, yani 9 katrilyon 30 trilyon liradır. — Toplam 12 firma 40’ar milyon dolar ödeyerek destekleyici olmuştur. — Sadece Sony firması 350 trilyon satış hedefi ile destekleyici yer almıştır. Kulüplerin, futbol federasyonu başkanlığı ve yönetimlerin Haluk Ulusoy gibi burjuvalardan oluşması boşuna değildir. Futbol kulüpleri reklâm, özendirme, futbolcu transferleri ile milyarlarca doların döndüğü birer şirket durumundadır. Dahası, geçenlerde kamuoyuna yansıdığı gibi, Ali Fevzi Bir vb. çetelelerin cirit attığı, kirli ilişkilerin yaşandığı, kara paranın aklandığı bir alan olduğu da bilinmektedir. Futbol kapitalizm için büyük bir pazar olmanın yanı sıra etkili bir kitle uyuşturma silahıdır. Portekiz diktatörü Salazar uzun diktatörlük sürecini 3 F’ (fiesta, fado ve futbol) borçludur. Bugün de Salazarlar’ın yolu izlenmekte, işçi ve emekçilerin düzene karşı biriken öfkeleri deşarj edilmektedir. Günlerce medya ile gündem tutularak, işyerlerinde, okullarda, sokakta, insanların kendi ekonomik, sosyal, siyasal sorunları ve talepleri yerine futbolu tartışmaları sağlanmaktadır. Ama tarih gösterdi ki, Salazar bu yolla ancak ömrünü biraz daha uzatabilmiş, ‘74’teki devrim ile tarihin çöplüğündeki yerini almıştır. Sermaye devletinin sonu da farklı olmayacaktır. Senegal’in eski sömürgesi olduğu Fransa’yı yenmesi Senegalli yoksul emekçi halkın hiçbir sorununu çözmediği gibi, bugün bizim attığımız hiçbir gol de yaşadığımız sefaleti ortadan kaldırmamaktadır. Tersine, her büyük maçın ardından yaratılan ortam fırsat bilinip İMF saldırı paketleri uygulanmakta, birçok ürüne zam yapılarak asıl gol halka atılmaktadır. Brezilya maçı sonrasında elektriğe, peşinden tüpgaz ve otogaza iki kez yapılan zamlar beklide m bunun son örneğidir. Peki, kapitalizmin en büyük silahı olan (televizyon) basın olaylara kayıtsız mı kalıyordu? Beklide bildiğiniz şeyleri bu noktada da hatırlatmakta fayda var. İsterseniz konuyu bide bu tarafıyla düşünelim. Futbol ilk doğuş noktasının İngiltere olduğu önceki konularda anlatmıştım. İngiltere’nin de sömürmede ki başarı yadsınamaz. Önceleri tarlalarda oynanan bu oyun, biletle girilen stadyumlara taşındı, satılabilir kılındı. Oradan gazetelerin sayfalarına ve radyo ve TV’nin keşfi ile elektronik iletişim araçlarına… Bu araçlarla kitlelerin içerisinde geniş bir etkinlik alanı yakaladı. Günümüzdeyse artık yaygın TV, internet ve pazarlama ağları ile milyarlarca insanı kendisine bağlayan ve sermaye kapasitesi her daim genişleyen dev bir endüstri halini aldı! Hem geniş kitleler üzerinde etkili bir hileli yönlendirme aracı olması, hem sermaye açısından açtığı sınırsız kar olanakları ile futbol artık ‘’futbol’’ değildir. Geniş kitleleri manipüle etmekte siyasetin, bir imaj ve marka olmasının sunduğu üretim ve tüketim zincirinden oluşan devasa pazar olanakları ile sermayenin ve bu kapitalist zincirin diğer tüm aktörlerinin elinde çok yönlü kullanım olanakları sunan eşsiz bir araçtır! Kısaca o artık altyapı ve üst yapısı ile bir bütün olarak sistemin önemli bir motor gücüdür! Dünya genelinde 3 milyar alıcısı ve yıllık cirosu yaklaşık 500 milyar doları bulan dev bir endüstri… Günümüzde bu hali almıştı futbol. Bu yazılanlar belki de bu oyunun ya da spor dalının hiç bilmediğimiz ya da hep göz ardı edilen yönüydü. Belki, futbol asırlar önce bunun için oynanmıyordu. Hep kullandığımız ifadeyi burada da kullanmanın yeri gelmiştir. Futbol sistemin kurbanıydı. Yani, futbol ve içindekiler suçlu değil, tamamen sistemin hatası(!). ORHAN ŞANLIER |